13 Mart 2014 Perşembe

Antakya İzlenimleri



Hangi dili konuşuyorsunuz bayım?
Sigaranız var mıdır?
Bir sokak ötede evler büyüyor diyorlar
Acaba bir aslı var mıdır?

Her tarafta farklı evler görüyorum
Farklı sokaklar
Farklı insanlar...
Bu nasıl bir şehir beyefendi?
Burada herkes birbirini tanır mı?

İskenderun'dan kırk dakikalık bir yolculuk sonucu ulaşılıyor Antakya'ya. Medeniyetler beşiği Antakya'ya...
Kime sorsanız gösterir Kurtuluş Caddesini size. Kimseye sormasanız da bulursunuz elbet Kurtuluş Caddesini.
Antakya'nın merkezi bu caddedir zira. Şehrin her köşesine bu cadde üzerinden bir yol bulmak yahut tarif etmek mümkündür.
Asi Nehri'ne ister sırtınızı verin ister yüzünüzü dönün bu şehrin bu nehir tarafından ikiye bölündüğünü anlayabilirsiniz.
Asi Nehri Antakya'yı Eski Antakya ve Yeni Antakya olarak ikiye bölüyor. 
Eski Antakya ne kadar Eskiyi andırıyorsa Yeni Antakya da o kadar yeniyi resmediyor.
Bunu Mimari'den, yapılardan hatta insanlardan, dükkanlardan bile anlayabiliyoruz.

Genel bir bakışın ardından ilk durak olarak Arkeoloji müzesini seçiyoruz. 
Yahut Antakya Arkeoloji Müzesi tarihin yeni şanslı tanıkları olarak bizi seçiyor.
Çünkü gerçekten Türkiye'deki arkeoloji müzeleri arasında bu kadar küçük olup da kapsamlı olanı çok azdır.
Özellikle mozaiklerle yapılan işlemeler, duvar süsleri, mitolojik ve sanatsal eserler çok özel parçalar.

Müze çıkışında birine yol soruyoruz.
Dört dilde anlatıyor bize
Habib-i Neccar'ı.
Sonra biz anlamaya başlıyoruz
Habib-i Neccar Dağı'nı Farsça anlıyoruz
Camii'ni Türkçe.

Sonuç olarak dağın gölgesi altında Kurtuluş Caddesi'yle Kemalpaşa Caddesi'nin kavuştuğu kavşakta Habib-i Neccar Camii.
Habib-i Neccar Camii Anadolu'da yapılan ilk cami olmasıyla Müslümanlar için çok önemli.
Ayrıca orada asıl dikkatimi çeken şey daha çok Hrıstiyan ziyarteçilerin ilgi göstermesiydi. 
Sonradan öğrendik ki Hrıstiyanlar için de ayrı bir anlamı varmış buranın.
Gerçekten efsanevi bir hikayesi var Habib-i Neccar'ın. Habib-i Neccar Hz.İsa döneminde Antakya'da yaşayan bir marangozmuş (Neccar Arapça'da Marangoz demekmiş zaten)
Yasin suresinde de anlatılan olaya göre İsa havarilerinden Yuhanna(Yunus), Pavlus(Yahya) ve Barnabas'ı Antakya'ya gönderiyor ve Neccar da onların dinine iman ediyor.
Fakat Antakya halkı bu elçileri hoş karşılamıyor ve tutukluyorlar. Onları savunan Habib-i Neccar da tutuklanıyor.
Hepsinin işkence ile şehit edildiği anlatılan olayın sonrasında buranın adı Habib-i Neccar oluyor.
Hatta şu anda caminin avlusunda bulunan kabirlerin bu üç havariye ait olduğu da rivayet ediliyor.
Caminin içini ve türbeleri gezdikten sonra burada kazandığımız bilgileri de cebimize koyarak yolumuza devam ediyoruz.

Düz giden yollar
güneşin altında labirente dönüyordu.
kayalıklar kaplıyordu ara sokakların sonunu
çıkmaz sokakları dağlar kapatmıştı.

kapılara vurulan kilitlerin
yahut ecelsiz ölümlerin korkusuyla
bir tepenin zirvesine oyulmuştu St.Pierre.

içi oyulmuş tepeler garipti
ya da bize öyle geliyorlardı.
Saçma bir amaç için yapılmış olabilirlerdi
yahut içinde büyük aşklar mı vardı?

Merkezden düz bir yol uzanıyor St. Pierre kilisesine. Bu kilise Hrıstiyanlığın en eski kilisesi olarak biliniyor 
ve Hrıstiyanlar buraya hac yapmak için de geliyorlar.
Tepelerin içi oyularak yapılmış küçük hatta mağaramsı bir yapısı var kilisenin. 
Tepenin en üst bölgesine konuşlandırıldığı için çıkarken bir tırmanış yapmak gerekiyor.
Müze kartla girilebiliyor anack biz gittiğimizde yapının üzerine düşen kayalar nedeniyle tadilata alınmıştı.
Şanssızlığımdan içini göremesem de dış görünüş olarak da etkileyici bir yapı olduğunu söylemeliyim. 
Kayaların içi oyularak yapılan odalar ve onların dışarıya açılan küçük taştan pencereli çok etkileyiciydi özellikle.

Antakya genel olarak kalabalık mıdır?
Yoksa Uzun Çarşı mı çok ucuz.
Hey bayım! Siz hangi dili konuşuyorsunuz?
Arapça mı satılıyor bu şapkalar?
Ya bu künefe?
Türkçe mi yazılıyor yoksa Kürtçe mi?

Yolumuz düşmedi Uzun Çarşı'ya. Uzun Çarşı yolumuzun içinden geçti adeta. 
Antakya'ya gidip de içinden geçmeden, bir gezip görmeden, bir şeyler almadan çıkılamayacak bir yer Uzun Çarşı.
Antakya'ya özel olan herşeyi burada bulabiliyoruz.
Ayrıca bilindiği gibi Hatay Künefe'nin başkenti. İskenderun'da yemiştik ama Antakya'da da bir denedik.
Çınaraltı adlı küçük bi dükkanda Yusuf Usta künefenin üstadı imiş burda. 
Uzun Çarşı'nın çıkışında Antakya'nın tarih kokan sokaklarında geziyoruz.
Surlu duvarlar, kapılar ev daracık geçişlerle çok farklı bir havası var Antakya sokaklarının.
Son durak olarak zenginler mahallesi olarak ün kazanmış Hürriyet caddesinin alışveriş yapılması en uygun, 
en kalabalık dükkan nüfusuna sahip bölgesindeki Rum Ortadoks kilisesini seçiyoruz. Aziz Paul kilisesi olarak bilinen mekan Ortadokslar için önemli fakat çok eski bir yapı olduğu için yılın belli zamanlarında tadilata girmesinden dolayı kilise halkı tarafından eleştiriliyor. 
Süryani kilisesiyle karıştırmamak da lazım burayı ayrıca. Zira kime Ortadoks kilisesi yolunu sorsak süryani kilisesini tarif etti ve çok uzakta sandık. 
Ayrıca rivayetlere göre kilise etrafındaki dükkanların da birçoğunun sahibi konumunda.

Antakya'ya gidip görmek için o kadar çok neden var ki, hepsini sıralayamayacağım, zaten anlattıklarım da Antakya'yı anlatmak açısından yeterli olamaz.
Kesinlikle gidip görülesi bir yer Antakya. hem coğrafi, hem tarihi, hem beşeri açıdan çok zengin topraklar.
Böyle topraklarımız varken gidip görmemek de bizim ayıbımız oluyor bu durumda.

Antakya
Medeniyetlerin beşiği,
Farklı görüşlerin bir arada en iyi geçindiği coğrafya,
Farklı insanlar coğrafyası,
iyi insanlar coğrafyası.

Niyazi Karabulut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder