Bekleyebildiğim kadarıyla
seni bekliyorum Evgenia
sabahların sesizliğinde
ve kuytuların ürkekliğinde
düşünebildiğim kadar
seni düşünüyorum
belki bir gece yarısı aklıma bir şiir düşer
onun içinde sen düşersin diye...
bir gece daha resmini öpüp uyuyorum
belki de son kez
bu huzuru duyuyorum.
belki zoruma gitmeyecek
ve sen
şiirlerimde bir mısra olacaksın Evgenia
Belki de her gece resmini öpmek
zoruma gitmeyecek Evgenia..
sana bir şiir yazdım
herhalde beğenmezsin
ama senden iyi baktı bana
sen bilemezsin
dilim lâl ve gözlerim ama
gülüm Evgenia
sen yine de boşver gitsin
birini delice sevmekse ölüm
ben defalarca öldüm
birinde sevgiyi bulmaksa eğer
ben o birini buldum
Evgenia!
ve buldukça kaybettim
gözbebeklerimden göz çukurlarıma
düşüşünü seyrettim
ve eğer bulduğunu kaybetmekse ölüm
ben seni kaybettim
kaybettim Evgenia
hayatımın en dramatik
ve en soğuk sahnesinde
buldum seni
mahkumluk sahnelerinde
tutuklu cümleler kurdum
ve yasaklı kelimelerle donattım duvarlarımı
cevapsız mutluluklarımı
sonuçsuz hüsranlara bıraktım
ve seni yine
yine kaybettim Evgenia.
sen benim her gözlerimde mahkum
bir sevgili fotoğrafıydın
silüetini senelerce yüreğimde taşıdım
ve resmini cüzdanımda
sana gizli bir aşk bıraktım sol yanımda
yine de savurduğun o soğuk
sessizce içime işledi evgenia
limanlarda martılar çağırırdı seni
beni ise soğuklara kuytular
ne zaman ağlasam susardın
ne zaman sussan ağlardım
suskunluğun aklımı alırdı
ve ben kendimi senden almadan önce
gözyaşların
alın çizgilerimi yakardı
ve sonsuza dek susardım evgenia
avuçlarımda bir sevda oldun zaman zaman
kırılgan sevişmelerle büyüttüm seni
ve kırılmış hevesimde
paramparça oldun kimi zaman
yine de sevdim sen
her hayalde önceden ayırdım yerini
masada mumlarımız
ve kadehlerimizde
sıcak şaraplarımız vardı
ama sen hiç bir hayale gelmedin
Evgenia
beni hep yalnız bıraktın
yapayalnız Evgenia
gizli bir düşünüş oldun yüreğimde
şamdanların titrek gölgelerinde
ve papatyaların titrek gözlerinde
hep seni bekleyen
sonuçsuz bir heyecan vardı
oysaki titremiyordu ateşler
şamdanlar sallanmıyordu
yerlerinden memnundular
ama sana özlem duydular, evgenia
belki de bir rüyadır zamansız yaşadıklarımız
ve tamamen yalandır
hep gerçek sandıklarımız
belki sevgi sözcükleriyle doluydu
sayıklamalarımız
belki de içimize dolmuştu
bir türlü akmayan gözyaşlarımız
lakin hiç bir zaman
nedensiz sevişmeler yaşamadık
hiç öylesine
uzun uzadıya bakışmadık
ve birbirimize kupkuru da olsa
seni seviyorum bile diyemedik
suçlusu benim evgenia
sen yalnızca çekip gittin
başka bir günahın yok
yok evgenia
binlerce farkımız vardı aslında
sen sevdasızlığın
kutsanmış güzel kızıydın
bense sığınmışlığımla sana
istnbulun aptal aşığıydım
tetiği çekilmiş bir
altıpatlar aşk silahıydım
olur olmaz konuşur
seni bendn caydırırıdım
sen gidince
epey az şey kaldı içimde
sofanın loş ışıklarında
ilerledikçe kayboldum
bir ağlamak kaldı ki bende
ne zaman ağlasam
seni düşündüm
yahut ne zaman susmaya kalksam
seni konuştum
ve unutmadan
ne zaman aşık olduğumu sansam
sen çıktın karşıma
tüm çirkinliğin
ve beni kandırıcılığınla
nefesimin bahar buğularında
dudaklarının kokusu olur bazen
tutuşmuş yapraklara sarılırım
yine de geçmez
gözbebeklerimdeki titreme
kırmıızı parmaklarımda
parmak izlerin çıkar bazen
ama yine de dokunamam onlara
çünkü ansızın sevdasızlığın gelir aklıma
ve içimde biriktirdiğim tüm aşk parçaları susar
* * * * * * * * * * * * * *
geç kalmış bir mesim döngüsüdür gözlerin
şakaklarına dökülen kar tanelerinde
perçem perçem güneş doğar
ve uçlarında kızıl saçlarının
benim için bir umut doğar
ta ki buzlu gözlerin
kurumuş yaprakları dökene kadar
sonra bir deniz kenarında
sessizce ayrılırız evgenia
ben seni sozsuza dek sevmeye devam ederken
sen beni unutur çeker gidersin evgenia
çeker gidersin çünkü
geç kalmış bir mevsim döngüsüdür gözlerin
ve sen beni ancak
bir mevsim sevebilirsin evgenia
yalnızca bir mevsim..
Niyazi Karabulut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder