14 Nisan 2014 Pazartesi

Masumiyet Müzesi


Türk edebiyatının son zamanlarda yetişen süphesiz en büyük ustası Orhan Pamuk. Nobel ödüllü usta romancımızın romanlarını okuduğumuzda bu ödülü gerçekten hak ederek aldığını anlamamız zor olmuyor. Masumiyet Müzesi artık kendini kanıtlamış olduğu bir dönemde çıkarttığı ve kendi tarzına ve üslübuna aslında çok da yakın olmayan bir kitap. Daha önce yazdığı kitaplarla kıyasladığımızda anlaşılması en kolay, hikayesi en akıcı ve anlatımı en yalın olan kitabı da diyebiliriz bence. 2001 yılında yayımladığı Kar kitabından sonra uzun bir süre roman yayımlamayan Pamuk’un üzerinde 10 yıl çalışarak gerçek bir şaheser yarattığı eseridir Masumiyet Müzesi. Siyasal, ideolojik, sosyal, kültürel ve entellektüel birikimini böylesine yalın bir eserde bile  bize yansıtıyor Orhan Pamuk.

Kurgusu çok sağlam örülmüş Masumiyet müzesinin, gerçekçiliği ve gerçekliği bizleri kitabın içinde yaşatıyor adeta. 1970li yıllarda başlayan kitapta ilk önce 1970lerin İstanbul’una gidiyoruz, şimdiki İstanbul’la arasındaki farkları bir bir görerek neredeyse hikayenin geçtiği tüm sokakları ezberliyoruz. Gitsek kaybolmayacağımız bir şekilde sokak sokak, nokta nokta hikayenin içindeyiz ve gözümüzde canlandırdığımız yerler gidip göreceklerimiz ile aynı durumdalar. Ayrıca kesin tarihler vererek aktardığı hikayelerden, o günlerde yaşanan olayların hangi tarih hangi saatte yaşandıklarını öğreniyoruz, yanlış bildiklerimiz düzeliyor, bazen böyle bir şeyin kesin tarihi ve saati nasıl bilinebilir diyerek şaşırıyoruz.

“Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum.” cümlesiyle çarpıcı bir giriş yapıyor Orhan Pamuk kitaba ve ilk cümleden bizi kitaba bağlamış oluyor. Ayrıca bu ilk cümleyi unutmak da bir o kadar zor, üzerinden yıllar geçse de unutulmayacak bir cümle olarak zihnimize kazınıyor. 1975 yılında başlayan hikaye 2000li yıllara kadar uzanıyor. Az önce de belirttiğim gibi 1970li yıllara geri dönüş yapılarak giriş cümlesi ile başlıyor eser ve başkahramanımız tekstil zengini Kemal Bey. Kemal’in Füsun’a olan aşkı çevresinde ilerliyor hikaye. Yalnız Kemal’in Füsun’a olan aşkı(yasak aşkı)bizim bildiğimiz aşk anlamının çok ötesinde bir aşk. Bizim şu an kullandığımız aşk kelimesinin anlamını havada bırakan bir değeri var bu aşkın. Bir yanıyla Yeşilcam sinemasında kullanılan temalara da benzeyen, hatta Yeşilçam’da filmi çekilmiş olsa hiç de abes kaçmayacak olan hikaye, bence bir yeşilçam senaryosunun çok ötesinde. Zira kullanılan ayrıntılar ve işlenilen hikayenin derinliği bizi kitbı okurken sığ kalmaktan uzakta tutuyor sürekli.

Kitabın başında sevgilisi Sibel ile iyi bir ilişkisi olan tekstil zengini Kemal olarak tanıdığımız baş kahramanımızın Füsun ile karşılaşması romanın akışını başlatıyor. Sürekli Füsun’a yakın olma çabaları, evine misafir olarak gitmesi ve her seferinde gizlice onun dokunduğu bir eşyayı çalması aşkının en basit göstergeleri olarak çıkıyor karşımıza. Kitabın başlarında Merhamet Apartmanındaki dairede Kemal ile Füsun’un yaşadıkları belki de okurken Kemal için en çok mutlu olduğumuz zamanlar oluyor. Zira daha sonra Merhamet Apartmanı Kemal için yalnızlığı ve Füsun’a olan aşkı ile büyüyen koskoca bir tar,h haline geliyor, bir müze haline geliyor.Kahramanımız öyle bir aşk yaşıyor ki sevdiği kadının eşyalarını ve onu hatırlatan eşyaları biriktiriyor, hatta onun dokunduğu bütün eşyaları biriktirip saklayarak o eşyalarla birlikte yaşamak istiyor. Masumiyet Müzesi de buradan geliyor. Masumiyet Müzesi tamamiyle Füsun’un dokunduğu eşyalardan oluşuyor, öyle ki Füsun’un içtiği tamı tamına 4213 sigaranın izmariti müzede bulunuyor. Lakin elbette Füsun’dan yoksun. Hikayenin içeriğine daha fazla girmemek daha iyi olacak, zaten hikayenin karmaşası içinde benim buraya yazdıklarım o kadar sığ kalıyor ki...

28 Nisan 2012 tarihinde de hikayenin geçtiği Çukurcuma’da Kemal’in Füsun’un eşyalarını sakladığı yerde Masumiyet Müzesinin açılışı yapılarak müze gerçek hayata geçirilmiştir. Zira kitap içerisinde müzenin lokasyonunu gösteren bir harita ve müzeye girişlerde kullanılacak olan giriş biletini kapsıyordu. Kitabı okuduktan sonra hiç gitmemiş oraları görmemiş olsanız bile gözünüz kapalı gidip bulabileceğiniz bir yer olacak Masumiyet Müzesi.

Orhan Pamuk’un katı edebi ve betimleyici anlatım biçiminin, entellektüelitesini sonuna kadar kullandığı ve bazen okuyucunun anlamakta zorluk çektiği roman klasiğinin uzağında, okuyucuya hitap eden, okuyucunun içine yerleşen, belki aşkı belki de tutkuyu anlatan bu romanı okumak eminim herkese bir şeyler katacaktır. Diğer kitaplarını okumak için sabırlı bir okuyucu olmayı gerektiren Orhan Pamuk, bu kez sürükleyiciliği ile çıkıyor karşımıza.

En sevdiğim kısımlar


"Sonu mutlu biten bütün aşk hikayeleri,birkaç cümleden fazlasını hak etmez zaten!"
        












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder