Türk edebiyatının son zamanlarda yetişen süphesiz en büyük
ustası Orhan Pamuk. Nobel ödüllü usta romancımızın romanlarını okuduğumuzda bu
ödülü gerçekten hak ederek aldığını anlamamız zor olmuyor. Masumiyet Müzesi
artık kendini kanıtlamış olduğu bir dönemde çıkarttığı ve kendi tarzına ve
üslübuna aslında çok da yakın olmayan bir kitap. Daha önce yazdığı kitaplarla
kıyasladığımızda anlaşılması en kolay, hikayesi en akıcı ve anlatımı en yalın
olan kitabı da diyebiliriz bence. 2001 yılında yayımladığı Kar kitabından sonra
uzun bir süre roman yayımlamayan Pamuk’un üzerinde 10 yıl çalışarak gerçek bir
şaheser yarattığı eseridir Masumiyet Müzesi. Siyasal, ideolojik, sosyal,
kültürel ve entellektüel birikimini böylesine yalın bir eserde bile bize yansıtıyor Orhan Pamuk.
Kurgusu çok sağlam örülmüş Masumiyet müzesinin, gerçekçiliği
ve gerçekliği bizleri kitabın içinde yaşatıyor adeta. 1970li yıllarda başlayan
kitapta ilk önce 1970lerin İstanbul’una gidiyoruz, şimdiki İstanbul’la
arasındaki farkları bir bir görerek neredeyse hikayenin geçtiği tüm sokakları
ezberliyoruz. Gitsek kaybolmayacağımız bir şekilde sokak sokak, nokta nokta
hikayenin içindeyiz ve gözümüzde canlandırdığımız yerler gidip göreceklerimiz
ile aynı durumdalar. Ayrıca kesin tarihler vererek aktardığı hikayelerden, o
günlerde yaşanan olayların hangi tarih hangi saatte yaşandıklarını öğreniyoruz,
yanlış bildiklerimiz düzeliyor, bazen böyle bir şeyin kesin tarihi ve saati
nasıl bilinebilir diyerek şaşırıyoruz.
“Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum.” cümlesiyle çarpıcı
bir giriş yapıyor Orhan Pamuk kitaba ve ilk cümleden bizi kitaba bağlamış
oluyor. Ayrıca bu ilk cümleyi unutmak da bir o kadar zor, üzerinden yıllar
geçse de unutulmayacak bir cümle olarak zihnimize kazınıyor. 1975 yılında
başlayan hikaye 2000li yıllara kadar uzanıyor. Az önce de belirttiğim gibi
1970li yıllara geri dönüş yapılarak giriş cümlesi ile başlıyor eser ve
başkahramanımız tekstil zengini Kemal Bey. Kemal’in Füsun’a olan aşkı
çevresinde ilerliyor hikaye. Yalnız Kemal’in Füsun’a olan aşkı(yasak aşkı)bizim
bildiğimiz aşk anlamının çok ötesinde bir aşk. Bizim şu an kullandığımız aşk
kelimesinin anlamını havada bırakan bir değeri var bu aşkın. Bir yanıyla
Yeşilcam sinemasında kullanılan temalara da benzeyen, hatta Yeşilçam’da filmi
çekilmiş olsa hiç de abes kaçmayacak olan hikaye, bence bir yeşilçam
senaryosunun çok ötesinde. Zira kullanılan ayrıntılar ve işlenilen hikayenin
derinliği bizi kitbı okurken sığ kalmaktan uzakta tutuyor sürekli.
Kitabın başında sevgilisi Sibel ile iyi bir ilişkisi olan
tekstil zengini Kemal olarak tanıdığımız baş kahramanımızın Füsun ile
karşılaşması romanın akışını başlatıyor. Sürekli Füsun’a yakın olma çabaları,
evine misafir olarak gitmesi ve her seferinde gizlice onun dokunduğu bir eşyayı
çalması aşkının en basit göstergeleri olarak çıkıyor karşımıza. Kitabın
başlarında Merhamet Apartmanındaki dairede Kemal ile Füsun’un yaşadıkları belki
de okurken Kemal için en çok mutlu olduğumuz zamanlar oluyor. Zira daha sonra
Merhamet Apartmanı Kemal için yalnızlığı ve Füsun’a olan aşkı ile büyüyen
koskoca bir tar,h haline geliyor, bir müze haline geliyor.Kahramanımız öyle bir
aşk yaşıyor ki sevdiği kadının eşyalarını ve onu hatırlatan eşyaları
biriktiriyor, hatta onun dokunduğu bütün eşyaları biriktirip saklayarak o
eşyalarla birlikte yaşamak istiyor. Masumiyet Müzesi de buradan geliyor.
Masumiyet Müzesi tamamiyle Füsun’un dokunduğu eşyalardan oluşuyor, öyle ki
Füsun’un içtiği tamı tamına 4213 sigaranın izmariti müzede bulunuyor. Lakin elbette
Füsun’dan yoksun. Hikayenin içeriğine daha fazla girmemek daha iyi olacak,
zaten hikayenin karmaşası içinde benim buraya yazdıklarım o kadar sığ kalıyor
ki...
28 Nisan 2012 tarihinde de hikayenin geçtiği Çukurcuma’da
Kemal’in Füsun’un eşyalarını sakladığı yerde Masumiyet Müzesinin açılışı
yapılarak müze gerçek hayata geçirilmiştir. Zira kitap içerisinde müzenin
lokasyonunu gösteren bir harita ve müzeye girişlerde kullanılacak olan giriş
biletini kapsıyordu. Kitabı okuduktan sonra hiç gitmemiş oraları görmemiş
olsanız bile gözünüz kapalı gidip bulabileceğiniz bir yer olacak Masumiyet
Müzesi.
Orhan Pamuk’un katı edebi ve betimleyici anlatım biçiminin,
entellektüelitesini sonuna kadar kullandığı ve bazen okuyucunun anlamakta
zorluk çektiği roman klasiğinin uzağında, okuyucuya hitap eden, okuyucunun
içine yerleşen, belki aşkı belki de tutkuyu anlatan bu romanı okumak eminim
herkese bir şeyler katacaktır. Diğer kitaplarını okumak için sabırlı bir
okuyucu olmayı gerektiren Orhan Pamuk, bu kez sürükleyiciliği ile çıkıyor
karşımıza.
En sevdiğim kısımlar
"Sonu mutlu biten bütün
aşk hikayeleri,birkaç cümleden fazlasını hak etmez zaten!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder