Kuyucaklı
Yusuf Sabahattin Ali’nin 1937 yılında yazdığı ilk romanıdır. Bu romanda anadolu
insanına ve anadolu insanının yaşantısına eğiliyor Sabahattin Ali. 1985 yılında
Feyzi Tuna tarafından sinemaya da aktarılan eser okuyucu tarafından çok benimsenmediği
gibi sinemada da çok etkili olamamıştır. Aslına bakılırsa tam da bir Türk filmi
havasında bir hikayeye sahip olmasına rağmen filminin iş yapmamasını ve
başarılı olmamasını sinemamızın eksikliğine vermek istiyorum. Zira bir Türk
filmi için bulunamayacak bir senaryo niteliğine büründürülebilir bu kitap.
Velhasıl,
kurgusu ve akışı açısından çok fazla eksiklikler olan Kuyucaklı Yusuf,
sosyalist gerçekçi akımın türkiyedeki sayılı başarılı örneklerinden olması
yönüyle karakterler ve karakterlerin iç dünyası açısından başarılı bir kitap.
Hikayesinin okuyucuyu bağlaması çok kolay oluyor fakat kurgudaki ve akıştaki
eksiklikler de okuyucuyu bazı kopuşlara sürükleyebiliyor. Tasvirlerin çok fazla
kullanılması okuyucuyu yoruyor fakat tasvirlerin anlattığı ve açıkladığı
durumlar esere ayrı bir derinlik katıyor. Yarım kalan ve neticesi belli olmayan
kısımlar Sabahattin Ali’nin öldürülmesiyle mi alakalı yoksa ilk romanındaki
acemiliğinden dolayı eksik bıraktığı şeyler mi onu biz de bilemiyoruz.
Anadolu
insanı, anadolu yaşamı, yabancılaşma gibi kavramları işlemesiyle gerçek manada
başarı yakalamış olması gereken eserin geçmişte ve zamanımızda okunurluğunun
düşük olması da üzücü bir durum. Batılılaşma ve batı odaklı eserlerin baskın
olduğu bir edebi dönemde batılılaşma teması yerine var olan sorunların
gösterilmesi ve üzerine gidilmesi üzerine yoğunlaşmış bir eser ortaya çıkarmak
da takdir edilesi bir durum yazar açısından.
Hikayeye
gelecek olursak Aydın Nazilli yakınlarında Kuyucak isimli bir köyde başlayan
hikayenin baş kahramanı hepimizin bildiği gibi Yusuf. Kaymakan Selahattin Bey
ve karısı Şahinde hanımın Yusuf’u evlatlık edinmeleri ve ardından gelişen
olayların konu edildiği eserde diğer önemli karakterler Yusuf’un yakın arkadaşı
Ali ve Üvey kız kardeşi Muazzez. Bir de Şakir var tabi, her ne kadar çok iyi
yaratılmış bi karakter olsa da hatırlamak istemeyeceğimiz bir olay örgüsü
yaratılıyor etrafında.
Son olarak çevirilerinde ve yeni baskılarında çok da yenilenme yapılmayan kitabın
önsözünde fazlasıyla spoiler bulunmakta, okumayanlara önsözü atlamalarını
öneririm. Ayrıca dilin hala eski bir kullanıma yakın olduğunu da söylemek
gerekir fakat anlaşılması da çok da zor olmayan bir kitap.
Her ne
kadar Kürk Mandolu Madonna’nın arkasında kalmış olsa da, Kürk Mantolu Madonna’nın
bir şaheser olduğunu da göz önüne alarak okunması gereken bir eser olduğunu
düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder