19 Mart 2014 Çarşamba

Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf Sabahattin Ali’nin 1937 yılında yazdığı ilk romanıdır. Bu romanda anadolu insanına ve anadolu insanının yaşantısına eğiliyor Sabahattin Ali. 1985 yılında Feyzi Tuna tarafından sinemaya da aktarılan eser okuyucu tarafından çok benimsenmediği gibi sinemada da çok etkili olamamıştır. Aslına bakılırsa tam da bir Türk filmi havasında bir hikayeye sahip olmasına rağmen filminin iş yapmamasını ve başarılı olmamasını sinemamızın eksikliğine vermek istiyorum. Zira bir Türk filmi için bulunamayacak bir senaryo niteliğine büründürülebilir bu kitap.

Velhasıl, kurgusu ve akışı açısından çok fazla eksiklikler olan Kuyucaklı Yusuf, sosyalist gerçekçi akımın türkiyedeki sayılı başarılı örneklerinden olması yönüyle karakterler ve karakterlerin iç dünyası açısından başarılı bir kitap. Hikayesinin okuyucuyu bağlaması çok kolay oluyor fakat kurgudaki ve akıştaki eksiklikler de okuyucuyu bazı kopuşlara sürükleyebiliyor. Tasvirlerin çok fazla kullanılması okuyucuyu yoruyor fakat tasvirlerin anlattığı ve açıkladığı durumlar esere ayrı bir derinlik katıyor. Yarım kalan ve neticesi belli olmayan kısımlar Sabahattin Ali’nin öldürülmesiyle mi alakalı yoksa ilk romanındaki acemiliğinden dolayı eksik bıraktığı şeyler mi onu biz de bilemiyoruz.

Anadolu insanı, anadolu yaşamı, yabancılaşma gibi kavramları işlemesiyle gerçek manada başarı yakalamış olması gereken eserin geçmişte ve zamanımızda okunurluğunun düşük olması da üzücü bir durum. Batılılaşma ve batı odaklı eserlerin baskın olduğu bir edebi dönemde batılılaşma teması yerine var olan sorunların gösterilmesi ve üzerine gidilmesi üzerine yoğunlaşmış bir eser ortaya çıkarmak da takdir edilesi bir durum yazar açısından.

Hikayeye gelecek olursak Aydın Nazilli yakınlarında Kuyucak isimli bir köyde başlayan hikayenin baş kahramanı hepimizin bildiği gibi Yusuf. Kaymakan Selahattin Bey ve karısı Şahinde hanımın Yusuf’u evlatlık edinmeleri ve ardından gelişen olayların konu edildiği eserde diğer önemli karakterler Yusuf’un yakın arkadaşı Ali ve Üvey kız kardeşi Muazzez. Bir de Şakir var tabi, her ne kadar çok iyi yaratılmış bi karakter olsa da hatırlamak istemeyeceğimiz bir olay örgüsü yaratılıyor etrafında.

Son olarak çevirilerinde ve yeni baskılarında çok da yenilenme yapılmayan kitabın önsözünde fazlasıyla spoiler bulunmakta, okumayanlara önsözü atlamalarını öneririm. Ayrıca dilin hala eski bir kullanıma yakın olduğunu da söylemek gerekir fakat anlaşılması da çok da zor olmayan bir kitap.


Her ne kadar Kürk Mandolu Madonna’nın arkasında kalmış olsa da, Kürk Mantolu Madonna’nın bir şaheser olduğunu da göz önüne alarak okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder