28 Şubat 2014 Cuma

Istanbul Şiiri

İstanbul,
Eminönü’nde bir balık ekmektir
Çocukların ellerinde.
Gözleri önünde sallanan
O eski teknede…
Feshane’de bayram mutluluğudur
Harçlığını sayan çocukların.
Haliç kıyısında bindikleri
Bir çarpışan arabadır.

İstanbul,
Gülhane Parkı’nda bir sevgilidir
Koluma taktığım.
Topkapı Sarayı’ndan izlenerek
Binlerce volta attığım.
Kabataş İskelesi’nde yaktığım
Efkârlı bir sigaradır.
Ve her nefesi tüttükçe boğazda,
Kadıköy’e ulaşan bir dumandır.

İstanbul,
Heybeli’de açan narin bir çiçektir;
Kokusu Kınalı’ya vurur.
Ve Adalar’ını salıp üstüne
Marmara’yı susturur.
Çarşamba’da birkaç gecekondudur;
Bacasından zehir fışkırır.
Ve Belgrad’ta serin bir ormandır;
Ağaçları panzehir fışkıştır.

İstanbul,
Ulus Parkı’nda bir akşamüstüdür;
Ay ışığı içirir gözlerimize.
Ve karanlıkta perçemleri dökülür,
Gölgesiz bir boğaz köprüsüne.
Bir kaleden alıp dalgalarını
Garipçe’de ağlayan
Ve Çamlıca’da gözyaşını silen
Çekimser bir şehirdir.

İstanbul,
Yolunu kaybetmiş bir teknedir
Balat önlerinde.
Fener’e doğru yanaşır edepsizce
Akşamdan kalmış gibi
Sallantılıdır dümeni.
Ve her rüzgârda dağılır,
Yedi tepesinin her biri.

İstanbul,
Sur içinde bir rehindir.
Sokakları gözyaşlarıyla yıkanan
Yağmurdan bir nehirdir.
Ve tereddüt içinde koşarak
Sarayburnu’ndan denize atlayan
Masmavi bir intihardır.
İnsanlar ağlarken İstanbul’da;
Terminallerde, iskelelerde,
Otobanlarda ve havaalanlarında
İntihar vardır binlerce.
Çünkü İstanbul;
Tüm gişeleri kapatılmış
Tarumar bir ayrılık şehridir.


İstanbul,
Surları eskimiş bir saraydır.
Yahut harabe bir sarayın
Bahçesinde asırlık bir ağaçtır.
Yaprakları Beşiktaş’tan denize dökülür.
Ve kimi zaman yolunu şaşırıp
Sirkeci’den kalkan bir tren olur.
Yolcuları hüzün ve mutluluktur.
Çünkü İstanbul binbir zıtlıktır.
Eski ve yeni, zengin ve fakir
Hatta siyah ve beyaz gibi…

İstanbul,
Tophane’de bir nargiledir.
Dumanı kimi zaman Çemberlitaş’ta,
Kimi zaman Beyazıt’ta tüter.
Her marpuçta İstanbul kokar,
Tarih kokar, huzur kokar.
Yani bu şehir nargileyi tarihten almış,
Bugüne dek koynunda saklamış
Ve dünya değişmeden değişmeyecek
Osmanlı yadigarı bir medresedir.

İstanbul
Taksim Meydanı’nda bir anıttır;
Her gören onu tanır.
Gözlerinde derin bir aşk ile
Yorgun kuşlar gibi sallanır.
Zülüfleri düştüğünde İstiklal’e,
Hiç kimseyi takmaz olur.
Ve şafak sökerken,
Süleymaniye’den dağılan bir sabah ezanıdır.
Rami’de esnaf, Etiler’de şarkıcı
Aksaray’da tütüncü ve Nişantaşı’nda dolmuşçu
Aynı anda, aynı şehirde uyanır
Ve iste orası İstanbul’dur.


İstanbul,
Emirgan’da yapayalnız bir oltadır;
Her balıkçı elinde ister onu.
Yahut Bebek’te bir çay bahçesidir;
Yakamozlar bir bir aşık olur ona.
Konstantin’in en büyük mirasıdır
Ve Jüstinyen’in ve Mimar Sinan’ın
Ve Fatih’in.
Ve evet İstanbul benim şehrimdir;
Kocaman bir aynasıdır tarihin.



Niyazi KARABULUT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder