Uyandığı şehrin adını önemsemezdi Klamendo ve her sabah
başka bir şehirde uyanırdı. Tek sevgilisi Akdeniz’di. Uyandığında Akdeniz
yakınlarında değilse yahut Akdeniz’in kokusunu duyamıyorsa yaşaması mümkün
değildi.
Akdeniz’in kaynar bir kazan gibi kaynadığı bir Malaga
sabahına açtı gözlerini. Yeşil bir kraliyet koltuğunda gri geceliğiyle
uzanıyordu. Etrafından onlarca insan geçiyordu, hepsi ona selam veriyordu.
Kraliyet koltuğu Malaga’nın orta yerindeydi, sokak ortasında yeni uyanmış bir
halde ve üstünde geceliğiyle her geçen insanın dikkatini çekiyordu Klamendo.
Etraftan yüzlerce insan geçiyordu, hepsi güler yüzlerle Klamendo’ya selam
veriyordu. Klamendo Akdeniz’in kokusunu içine çekerken etraftan binlerce insan
geçiyordu ve böylece hepsi gülümseyerek Klamendo’ya selam veriyorlardı. Bir
buçuk milyon insan arasından şemsiye kullanmayanlar daha samimi görünüyorlardı.
Yeşil gözlü ve çilli İspanyol erkekleri Klamendo’yu Alhambra Sarayı’na götürmek
için birbirleriyle yarışıyorlar, Endülüs’ün Emevilerden sonra Romalılara da
kucak açtığını anlatmaya çalışıyorlardı. Lakin hiç biri şemsiyelerle
kısıtlamaya kalkışmıyordu onu.
Güneşle sevişti,
Akdeniz’le konuştu, şemsiye kullanmayan insanlarla sohbet etti gün boyu. Daha
sonra insanlar şemsiyelerini açmaya başladılar akşam olunca, anlamsızca,
nedensizce belki de amaçsızca. Ve Klamendo uyudu ansızın.
Niyazi Karabulut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder