Utrecht Hollanda’nın 12 ilinden 4. en büyük olanı.
Hollanda’nın gelişmiş tren ağı marifetiyle Amsterdam’dan 25 dakikada
ulaşılabiliyor. Şehre gelip trenden indiğinizde kocaman bir tren istasyonunun
ortasında buluyorsunuz kendinizi. Ortalama bir hava alanı büyüklüğünde olduğunu
söyleyebilirim. Sabiha gökçenle bi’ kıyas yapabiliyor insan kafasında. Ayrıca
harita üzerinden bakınca görülüyor ki Utrecht Hollanda’nın ve tren ağının tam
ortasında konuşlanmış bir şehir. Tren yolu haritasına baktığınız zaman
görüyorsunuz ki Utrecht'ten trene binerek Hollanda’nın her yerine ulaşmak mümkün.
Hollanda’nın ortasında bir şehir
Parsel parsel ayrılmış toprakları
Kanallar arasında sıkışmış
Ufacık bir tarih kokusu Utrecht
Otobüs ve tramvaya ulaşım tren istasyonuyla aynı bünye içerisinde
sağlanıyor ve bu ulaşım araçlarıyla tüm şehre ulaşılabiliyor. Bu açıdan küçük
ama etkili bir şehir olduğunu söyleyebiliriz. Zira insanlar genellikle toplu
taşıma araçları yerine bir yerden bir yere bisikletleriyle ulaşmayı tercih
ediyor. Takım elbiselisinden öğrencisine yaşlısından memuruna herkesi bisiklet
sürerken görebilirsiniz Utrecht’te. Bunun sonucu olarak da şehrin her yerinde
bisiklet parkları görmek mümkün. Hatta bir ucundan diğer ucu zor görünen devasa
bir bisiklet otoparkına da sahip bu şehir. Ayrıca genel olarak mağazalar,
dükkanlar ve bilumum ticari müessese saat akşam 6 olduğunda kapısını kapatıyor
Utrecht’te. Perşembe akşamları hariç şehirde açık dükkan bulmak için bir hayli
dolaşılması gerekiyormuş zira.
Şehir adeta pedal çeviriyordu
Kimsenin herhangi bir yere acelesi yoktu
Bisiklet yollarıyla çevrilmiş
Küçük bir tarih kentiydi Utrecht
Şehrin tarihi yapısı o kadar iyi korunmuş ki sokaklarda herhangi bir
beton yığını ya da göz zevkini bozan yahut tarihi izlenim bırakmayan yapıya
rastlamak neredeyse imkansız. Bununla birlikte şehrin düzeni de tarihi gibi
muazzam bir seviyede korunmuş. Şehre yukarıdan ya da içinden bakmamız fark
etmiyor. Evlerin dağılımı ve yerleşimi; yolların, su arklarının ve kanalların
şehrin içinden geçerken şehri böldükleri parseller o kadar düzenli
konumlandırılmış ki bizim gözümüzün alışması bile belirli bir zaman alıyor.
Şehrin küçük olması şehirde yaşamayı da oldukça kolaylaştırıyor, tecrübeyle de
sabittir ki kaybolunca aradığınız yeri bulmanız bir kaç dakikalık bir zaman
alıyor. Fakat rüzgarlı ve yağmurlu havasının sertliği öyle kolay kolay
alışılacak türden değil. Hava koşulları çoğu zaman insanı zor duruma sokacak
cinsten.
Kaybolmanın imkansız olduğu sokaklarında
Kayboluyoruz Utrecht’in
Zaman daraldıkça yağmur çoğalıyor
Ve yağmur çoğaldıkça zaman genişliyor
Yağmurların rüzgarla seviştiğine karşın
Yine de yaşanası bir şehir Utrecht.
Kaybolma hikayesine gelince... Şehirde Utrecht Üniversity ve Utrecht
Collage University(UCU) olmak üzere yakın isimli iki üniversite yer alıyor.
İnsanlar daha çok Utrecht üniversitesini biliyorlar ve gideceğiniz yeri tarif ederken
orası daha ön plana çıkıyor bu bağlamda. Fakat çok keskin bir ayrım var aslında
bu iki üniversite arasında: Utrecht University 1636 yılında kurulmuş çok köklü
bir üniversiteyken, Collage 1998 yılında
kurulmuş daha çok uluslararası üniversite olma amacıyla işlerini yürüten bir
üniversite. UCU kampüsü ayrıca eski askeriyeden dönştürüldüğü için tarihi
dokusu bile insanın orada okumak için heveslenmesinde yeterli diye düşünüyorum.
Üniversitenin her binası bir tarih niteliğinde zira. Ayrıca sakinliği, yaşam
kolaylığı ve eğitim zenginliği açısından okumak için de çok uygun bir şehir
Utrecht. İnsanları sıcak ve cana yakın insanlar genelde. Özellikle benim
yanlarında kaldığım öğrenciler beni evde yaşayan bireylerden neredeyse daha
yüksek bi statüde tuttular diyebilirim. 3 günlük kısa bir zaman geçirmiş
olmamıza rağmen çok güzel bir muhabbet kurduğumuzu düşünüyorum. Bunlara ek
olarak etkinliklerin ve öğrencilerin zaman geçirebileceği mekanların da bol
olduğu bir şehir, girdiğimiz her sokakta ve kanal boyunca uzanan yol
kenarlarında bar ve kafe tarzı yerleri sıkça görebiliyoruz. Kanalların iç
taraflarında, suyun hemen kenarında, açılmış bir çok restoran, cafe ve eğlence
amaçlı mekanlar da bulunuyor ayrıca. Her ne kadar mekanın içinde yemek yemiş
olsak da kanal suyunun akışının hissedildiği bir İtalyan restoranında yemek
yedik biz de. Son olarak Kanallarının ve
tarihi dokusunun Amsterdam’a nispeten daha çekici ve daha iyi korunmuş olduğunu
da ekleyebilirim.
Şehri kanallar bölüyordu her yanından
Ve masmavi korkuluklar
Birbirine karışıyordu kanalların suları
Çanlar çalıyordu su kenarlarında
Her bina bir diğerinin kardeşiydi
Şiir gibi diziliyordu köprüler
Yol kenarında fotoğraf çekinirken
Ansızın bir bisiklet geçiyordu
Herkes sakin gibi yaşıyordu
Işıklar parlıyordu kanal sularında
Utrecht şehir turu yapmak yaklaşık olarak bir saatimizi alıyor.
Hollanda’nın en uzun kilisesi olan Dom Kilisesi ise şehrin en etkileyici
yapısı. Çan kulesi olarak kullanılan DomKerk kulesi ve Dom Kilisesi aynı
yapının iki parçası olarak karşımıza çıkıyor. Aralarına geçiş için yapılmış
olan köprünün rüzgar nedeniyle iki kez yıkılıp daha sonra tekrar yapılamamış
olması da en üzücü kısmı. Gerçek bir tarihi birikimin bir göstergesi olan bu
yapıda ayrıca ışık oyunları da yapılıyor. Çan kulesinde çan sesleri geldiği
anda yapılan ışık oyunları gerçekten etkileyici.
Akşam saatleri tenhalaşıyordu
Işıklar çan seslerinin ahengi oluyordu
Bize gelince...
Mütereddit fotoğraflarda
Bir kaç saniyelik enstantane idik
Rüzgar yüzümüze yüzümüze vuruyordu.
Yani Utrecht dediğimiz bir şirin şehir. İnsanları da sıcak insanlar soğuk
havasına rağmen. Sokakta gördüğünüz herkesle İngilizce anlaşabiliyorsunuz mesela.
Ancak Utrecht’te yaşamak ya da okumak ister miyim diye düşünürsem bir karara
varamadığımı da söylemeliyim. Ama gidip görülünce insanın ufkunu genişleten bir
yer olduğu da bir gerçek.
Yani Utrecht dediğimiz
Bir küçük şehir...
Bir ucundan bir ucu görünen
Kalabalık nedir bilmeyen
Bir mütevazi şehir
Bize gelince
Kanal sularından akıp giden
Bir kaç günlük heyecan idik
Yağmur yüzümüze yüzümüze vuruyordu.
Niyazi Karabulut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder